Türkiye’deki ilk basın şehidiydi Hasan Fehmi. Radikal bir yazardı, yazılarında İttihat ve Terakki yönetimine karşı sert eleştirilerde bulunuyordu, gazeteye tehdit mektupları gönderilse de o korkmadı, eleştirilerine devam etti. Peki, sonra ne oldu dersiniz?
24 Temmuz 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte basına uygulanan sansür kalkmış ve hükümet karşıtı muhalif bir kanat oluşmuştu. Özellikle Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi’nin hükümet karşıtı yazıları dikkat çekmiş, Serbesti gazetesine defalarca tehdit mektupları gitmiş ancak Hasan Fehmi’nin yazılarının şiddetinde azalma görülmemişti.
Hasan Fehmi (1874-1909)
1874 yılında dünyaya geldi. İstibdat yönetimine karşı çıktı, Mısır’a sürgün edildi. Mahmut Paşa’nın çiftliğinde hizmet gördü. ‘Emel’ isimli bir dergi çıkardı. Mısır’dan sonra Paris’e gitti. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin mensuplarıyla tanıştı, İttihat ve Terakki’nin yayın organı olan Meşveret’te yazılar yazmaya başladı.Meşrutiyetin ilanıyla İstanbul’a döndü. Serbesti Gazetesi’nin yönetimini ele aldı, başyazar oldu.
Hasan Fehmi: Niyeti neydi?
Yeni yönetimle çalışmaktı… Beklediği olmadı. İttihat ve Terakki tarafından dışlandı.
Çünkü radikal bir yazardı. Yazılarında İttihat ve Terakki yönetimine karşı sert eleştirilerde bulunuyordu.
Gazeteye tehdit mektupları gönderildi ancak o korkmadı, eleştirilerine devam etti.
Sonra ne oldu dersiniz?
6 Nisan 1909 gecesi arkadaşı Ertuğrul Şakir Bey ile Beyoğlu’ndan Sirkeci’ye giderken suikast sonucu öldürüldü.
Hasan Fehmi, Ahmet Samim, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Metin Göktepe, Hrant Dink, İsmail Cihan Hayırsevener…
Nedir, bu isimlerin ortak yanı, biliyor musunuz?
Belirgin bir kimliğe sahiplerdi… Yazdıkları alanda yetkinlerdi… Aydınlanma çağı öncüleriydi… Silahları kalemleriydi…
Bir başka ortak özellikleri de ne biliyor musunuz? Katillerinin bulunamamasıdır! Nasıl oluyorsa birkaç tetikçi bulunuyor ama arkasındakiler bulunamıyor.
Değerli okurlar; kesinlikle yüksek ihtimam göstermemiz gereken bir şey var ki; “basın özgürlüğünün yara almasına izin vermemek.” Bir ülkede basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkıdır. Bu özgürlüğün olmadığı toplumlarda ise meşruiyet sıfırdır.
Kimsenin düşünce ve ifadelerinden dolayı yargılanmadığı, hapishanelerde özgürlüğünün kısıtlanmadığı ve her türlü baskı ve sansürden uzak, sesimizi daha özgürce duyuracağımız bir dünya dileği ile öldürülen gazetecilerimizi saygıyla anıyorum.
1 Comments
Bir yorum yapınGeri Bildirimler
İlgili İçerik: Türk basınında kaybedilen gazeteciler kimlerdi? - IO DERGİ