Tan Gazetesi sol içerikliydi. Zekeriya ve Sabiha Sertel gazetenin hem yazarları, hem de yöneticileriydi. Tan Gazetesi ile hükümetin arası ise hoş değildi. 11 Ekim 1945 tarihli sayısında “Bu suç değil, demokratik rejimin gereğidir.” dedi ve 4 Aralık 1945 tarihinde yağmalandı.
Tan gazetesi 11 Ekim 1945 tarihli sayısında şöyle dedi:
Muhalefet bir suç gibi, hükümeti ve partiyi tenkit edenlere karşı verilen sıfat ‘Hain’dir. Bütün insanların kafasını totaliter bir silindirden geçirilip makine gibi işleten, tenkit edenleri hapishanelere götüren, demokratları, sosyalistleri, Yahudileri fırında yaktıran rejimin adı faşizmdir. Bu rejimde her türlü tenkit, her çeşit muhalefet vatana ihanettir. Bugün dünyanın her tarafında partiler arasında yapılan seçim kavgaları iktidarı ele alma mücadelesidir. Bu suç değil, demokratik rejimin gereğidir.
Bu yazı ise iktidarı çileden çıkardı. Gazete 4 Aralık 1945’de hükümetin dolaylı desteği ve korumasıyla ırkçı grupların saldırısına uğradı. Bu bağlamda gazetenin matbaası ve tüm malzemeleri tahrip edildi ve yakıldı. Aynı saldırgan grup, aynı gün Görüş Dergisi’ni de tahrip etti. Sol görüşlü Yürüyüş, Yurt ve Dünya, Küllük dergileri soruşturmaya uğradı ve dergiler kapatıldı.
Tan gazetesi
Tan Gazetesi’nin ilk sayısı 23 Nisan 1935’te yayımlandı. Tanıtımını Milliyet Gazetesi’nin yeni bir atılımı olarak “Tan’a dönüşümü” biçiminde yapılmıştı. Bina ve matbaa aynıydı. Sahibi Mehmet Soydan sermayesi ise İş Bankası’ydı.
Gazete “en mükemmel baskıyı, en doğru haberi, en güzel yazıyı, en canlı resmi” getirme vaadiyle piyasaya çıkmıştı
Başyazarı Ali Nazi Karacan‘dı. Birinci sayfada zaman zaman Mahmut Esat Bozkurt’un yazıları çıkıyordu. İkinci sayfada Orhan Selim imzasıyla Nazım Hikmet ve Peyami Safa vardı. Ahmet Şükrü Esmer, Nizamettin Nazif, Ahmet Ağaoğlu, Burhan Felek, Bedri Rahmi Eyüpoğlu ve Fikret Adil yazarları arasındaydı.
9 Kasım 1938’de Ahmet Emin Yalman‘ın ayrılmasıyla gazete Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel‘in kontrolüne geçti. Diğer ortak Halil Lütfi Dördüncü gazete ve matbaanın idari ve mali işlerine bakmaktaydı.
Serteller’in yönetiminde Tan Gazetesi yedi yıl boyunca hükümetin keyfi uygulamalarını eleştirdi. Faşist ideolojiye karşı çıktı, ırkçılığı teşhir etti ve sol düşüncenin bayraktarlığını yaptı.
Tan gazetesi baskınından önce
Yönetimine karşı ikinci bir parti kurmak için hazırlık yapanlar, Tan Gazetesi’nden fayda almak istiyorlardı. Celal Bayar ve Tevfik Rüştü Aras’ın da aralarında olduğu bu grup Serteller ile birlikte bir dergi çıkarmak konusunda anlaştı.
Derginin çıkmasından önceki aylar Sabiha Sertel’in Tan’da yazdığı yazılarla, ona karşı olan gazetelerin karşılıklı kavgalarıyla geçti. Sertel 1933’ten bu yana faşizmden yana olanları yeniden sergiledi. Rejimin demokratik olduğunu söyleyenleri ikiyüzlülükle suçlarken karşı taraf da Sertelleri “komünist olmakla” itham ediyordu.
Görüşler dergisi
Görüşler dergisi daha yayına hazırlanırken ırkçı çevreler ve mevcut rejim yanlıları Tan Gazetesi karşısında saldırıya hazır bir tutum almışlardı. Sabiha Sertel’in Tan’daki “Görüşler” sütununun adını alan dergi 29 Kasım 1945 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan ilanında “Türkiye’nin ilk siyasi gazetesi” olarak tanıtılmaktaydı. Kapakta “Görüşler”i temsil eden bir el perdeyi aralamakta. Perdenin arkasında suiistimal, vurgunculuk ve faşizmi temsil eden üç kişi görülmekteydi.
1 Aralık 1945’te çıkan ilk ve son sayıda Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt, Tevfik Rüştü Aras, Nail V. Çakırhan, Esat Adil Müsecaplıoğlu, Adnan Cemgil, Behice Boran, Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet’in yazıları yer alıyordu.
Baskın
Görüşler dergisi çıktıktan sonra sağcı basın Tan Gazetesi’ne acımasızca saldıran yazıları sıklaştırdı. Hüseyin Cahit Yalçın’ın Tanin gazetesindeki “Kalkın ey ehli vatan” başlıklı yazısı bir işaret oldu. İstanbul Üniversitesi’nde toplanan kalabalık Cağaloğlu’na doğru yürümeye başladı.
Zekeriya Sertel anılarında baskını şöyle anlatıyor:
4 Aralık, 1945 gününün sabahı üniversiteli faşist gençler ellerinde önceden hazırladıkları baltalar, balyozlar ve kırmızı mürekkep şişeleriyle matbaaya (Cağaloğlu’nda Tan Gazetesi) saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kaldılar. Görevlerini yapmaya kalkmadılar. Göstericiler, baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler. Makinaları balyozlarla kırdılar. Binanın camlarını indirdiler. İçindeki eşyayı kırıp döktüler.
Sonra ellerinde kırmızı boya şişeleriyle “Sertel’ler nerede?” naralarıyla bizleri aramaya koyuldular. Amaçları, bizi çırılçıplak soyup üzerimize kırmızı boya dökmek ve sonra önlerine katıp sokaklarda “İşte kızıllar” diye sergilemekti. Bütün bunlar polisin gözü önünde oluyordu. Göstericiler bizi bulamayınca vahşi naralarla yollara düştüler. Beyoğlu yakasına geçtiler, orada Sabahattin Ali ile Cami Baykurt‘un çıkardığı La Turquie gazetesinin matbaasına gittiler. Orasını da kırıp döktükten sonra vapurla Kadıköy’e geçip bizi evimizde basmaya teşebbüs ettiler
Hükümet olaydan önce olduğu gibi, olaydan sonra da bu cinayeti işleyenlere karşı hiç bir harekette bulunmadı. Güpegündüz bir matbaayı yıkan bu faşist gençlerden hiç kimse tutuklanıp mahkemeye verilmedi. Bu işin İnönü‘nün bilgisi dahilinde, Saraçoğlu‘nun verdiği emir üzerine polis tarafından tertiplenip yürütüldüğüne hiç şüphe yoktu. Gösteri yapan ve matbaaya saldıran gençler arasında birçok sivil polis vardı. Saldırıyı asıl bunlar yönlendiriyordu…
Kanun adına, hükümet adına, memleket adına yüz kızartıcı bir rezalet sayılabilecek olan bu “4 Aralık olayı”ndan ötürü sonunda kim tutuklandı, bilir misiniz? Biz. Yani, ben, eşim Sabiha Sertel ve Cami Baykurt. Bu olayın sorumlusu ve suçlusu olarak biz hapse atıldık ve biz mahkemeye verildik. Yargıçlar bizim haklı olduğumuzu biliyor ve anlıyorlardı. Fakat Ankara’nın emrine uyarak bizi mahkum ettiler. Bereket versin Yargıtay bu kararı bozdu ve üç ay hapisten sonra tekrar özgürlüğümüze kavuştuk.
Kavuştuk mu? Hayır. Artık Tan Gazetesi’ni yeniden çıkarmak olanağı kalmamıştı. Kırk yıllık çalışma hayatımın meyvesi enkaz altında yatıyordu. Evimizi polis çevirmişti. Arkamıza polis takılmıştı. Mahkemeden ve hapisten kurtulmuştuk ama bu kez daha geniş bir hapishaneye düşmüştük.
Sertel’lerden sonra
Serteller Türkiye’den ayrılırken Tan’daki haklarını Halil Lütfi Dördüncü‘ye bıraktılar. Dördüncü, matbaayı zor da olsa toparladı. 1948’de Ali Naci Karacan‘la Tan Gazetesi’ni yeniden çıkardı. Ama bu girişim Karacan’ın 1950’de Milliyet‘i kurmak üzere ayrılmasıyla sona erdi.
Dördüncü, bu kez Ramazan Gökalp Arkın’la Tan’ı yeniden yayımladı. Bu gazetenin de ömrü ancak bir yıl sürdü. Dördüncü’nün son girişimi Gökşin Sipahioğlu ile 1957’de çıkardıkları Yeni Gazete oldu.
1948’den 1959’daki Sirkeci İnfilaki‘ne kadar Tan Matbaası’nda aralarında İstanbul Ekspres, Akın, Türkspor, İstanbul Ansiklopedisi ve Marko Paşa olan birçok dergi ve kitap baskı oldu. 6 Ocak 1959’da gerçekleşen Sirkeci İnfilaki’nde matbaa binası yıkılarak kullanılamaz hale geldi.